”Düşünüyorum öyleyse varım.” cümlesinden ”görünüyorum öyleyse varım.” cümlesine geçiş sağlayan bir dönemin içerisindeyiz. ”Görünme biçimlerimiz” ise toplumun içerisinde aslında hiç de ”görünemeyecek” hale gelmemizle eş değer. Peki bu kadar görünür olmanın benimsendiği bir dünyanın içerisindeyken nasıl oluyor da görünemez hale geliyoruz? Kültür endüstrisinin en önemli araçlarından biri olan sosyal medya platformlarını tarafımca geliştirilen ”transfer görüntü” kavramı aracılığı ile incelemeye alıyorum.
Benlik inşası
Öncelikle şuradan başlamak gerekiyor, ”ben kimim?” Bu ben kimim sorunsalı, hepimizin hayatının bir döneminde sıklıkla düşündüğü ya da düşünmemeye çalıştığı bir sorunsal. Çocuk yaştan itibaren bir takım öğrenilmiş bilgilerle donatılan çevremizde sürekli kendimize bunu sormaya başlıyoruz. Bazen bir cevap alıyoruz. Kimi zaman aldığımız cevapları beğenmiyoruz ve dönüştürmeye çalışıyoruz. Zaman zaman da bu soruyu sorabilecek cesareti dahi bulamıyoruz. Bu noktada en azından şanslı olduğumuz söylenebilir. Çünkü günümüz modern dünyasının getirmiş olduğu dayatmalar ile birlikte maalesef bu sorunun içi boşaltılmış durumda.
Birey bir çeşit yanılsama dünyasının içerisine dahil edilerek, kendine ait her şeyden yavaş yavaş uzaklaşacağı bir yolculuğa çıkıyor. Bireyi var olduğu andan itibaren kucaklayan bütün farklılıkları, teker teker kopartılarak, onu bir çeşit otomata dönüştüren bu sistemi yakından tanıyalım.
Transfer görüntü
Transfer yani aktarma eylemi. Görüntü yani gerçekte var olmadığı halde varmış gibi görünen. Benim kullanmayı tercih ettiğim ”Transfer görüntü” kavramı ise metin boyunca şu anlamı ifade ediyor olacak, kendinden başka bir organizmanın var olma biçimini kendine aktararak, kendi varlığını görüntü haline getirmek…
Kitle kültür endüstrisinin en önemli araçlarından biri olan sosyal medya platformları, günümüz bireylerinin en önemli odak noktası haline gelmiştir. Gün içerisinde hemen hemen her anını bu sosyal medya araçları üzerinden dolaşıma sokan birey, kendine bir çeşit ”benlik kazandırma” telaşı içindedir. Etkileşim, görünür olmak, beğeni, hayatının zamanla en önemli sorunsalları haline gelir. Bir şeyi göstermezse ona ait olmadığı yanılgısını taşıyacak kadar bunu içselleştirir. Aslında transfer görüntü ile kendini var etmeye çalışan bir yanılsamaya dönüşür. Şimdi bu noktada ”yönlendiriciyi” yakından tanıyalım. Yönlendirici yani harekete geçiren olay, birey, nesne üçlemesi.
Yönlendirici
Birey bu sosyal medya araçları üzerinden popüler kültür çevresinde önemli bir noktada olan bir yönlendirici seçmekle işe başlar. Bu yönlendirici için rol model nesnesi de diyebiliriz. Bu bilinçli bir seçim de olabilir rastgele bir seçim de… Bu yönlendirici nasıl giyiniyor? Ne okuyor? Nerelerde nasıl geziyor? Nelerden hoşlanıyor? Zamanını en çok ne ile geçiriyor? İlişkilerini nasıl paylaşıyor? Onu ne güldürüyor? Ne ile en çok beğeni alıyor? Ne ile en çok etkileşime sahip oluyor? Tüm bu sorunsallar yönlendiricinin dolaşımına girdiği andan itibaren bireyin birer parçası haline gelen, sözde ”kendi seçimleriymişcesine” ona sunulan dayatmalar.
Yönlendiricinin bilinçli bir yönlendirici ya da bilinçsiz bir yönlendirici olmasına göre de bu nesneleşme farklı boyutlar alıyor. Konudan sapmadan devam etmek istiyorum. Birey zaman içerisinde çevresini saran tüm bu yanılsama ile bir çeşit transfer görüntü oluşturmaktadır. Aslında hiç de kendisi olmayan bir benlik inşası. Bir zamanlar aynada gördüğünün ötesini görebilen birey, günümüz toplumunda aynada gördüğünü kabul etmeyen, yok sayan bir benlik inşa etmiştir. Kendinden olandan kaçarak, kendini toplum içinde aynılaştırarak, aynı beğeni ve zevklerle donatarak inşa ettiği bir benlik.
Birey artık bir çıkmazın içindedir. Birey, düşünen bir organizma olmaktan kopartılmış, kendini nesneleştirmiştir. Sosyal medya araçları üzerinden yarattığı söylem, sosyal medya araçları üzerinden yarattığı görüntü, beğeni ve etkileşim ile kendi benliğini görünemeyecek hale getirmiştir. Gösterdiği her şey, ”kendi dışında her şey olabilecek” bir pozisyona evrilmiştir. Görünemez olmak, illaki algılamadığımız bir şey olmak zorunda değildir. Birey, kendi var oluşunu, yapay bir gerçekliklerle örterek zaten bu noktada kendini ”görünemez” kılmıştır. Görünen her şey, ”kendi dışında her şey” olabilecek bir ”transfer görüntüden” ibarettir. Sadece zihinsel bir yanılsama hali değil aynı zamanda fiziksel bir yozlaşmada söz konusudur. Birey en ”estetik” olana ulaşmaya çalışırken kendi özündeki biricikliği de kaybetmiştir. Silinmiş bir benlik ile karşı karşıyadır.